Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

YIĞILI UMUTLAR

Sessizce süzülüyordu
Şehrin kaldırımlarından.
Solgun yüzünde
Yaşadığı fırtınanın izleri,
Gitgide büyüyordu önünde
Yaşamın dehlizleri.
Dokunsan ağlayacaktı,
Buğuluydu gözleri.
Yirmili yaşlardaydı henüz,
Yani atak,
Yani genç...
Güçlüydü kendince
Ama yetmemişti işte,
Her şey iğrenç diye söyleniyordu
İğrenç...
Oysa nasılda umutları vardı,
Tam on beş yıl dile kolay,
Dirsek çürütmüştü kör sıralarda,
Kaldırmamacasına başını...
Hiç zaman ayırmamıştı kendine,
Hiç yaşamamıştı daha
Ve almıştı sonunda,
Yaldızlarla donanmış diplomasını...
İlk anda,
Kaldırıp başını gökyüzüne,
Dolu dolu gözleriyle,
Yad etmişti babasını...
Kaç gün uykusuz kalmıştı,
Kaç gün yürümüştü kilometrelerce,
Kaç gün saklamıştı delik ayakkabılarını,
Kaç gün avutmuştu suyla şişirdiği karnını...
Unutmuştu işte,
Unutmuştu sayılarını...
Şimdi çetelesiz,
Şimdi korkusuz bir gelecek,
Şimdi seçme şansı.
Mazbatadaydı herşey,
Şimdi ödemeliydi hayat
Yığılı umutların,
Acılı faturasını...
Önce bir iş bulmalıydı kendine,
Masa başı,
Dolgun olmalıydı maaşı.
Maiyetinde personeli,
İmrenerek bakmalıydı
Ve saygıyla eğilmeliydi önünde,
Bir de makam arabası
Şöför eşliğinde.
İltifatlı sözler çalınmalıydı kulaklarına,
Silmeliydi geçmişin kötü hatırasını...
Kör gecelerde büyütmüştü düşlerini,
Kırarcasına dişlerini,
Kimi söylemlerden acabalandığında
Çimdikler atmıştı her yanına.
Küçümseyerek bakmıştı gözlerine
Zerre kadar önem vermemişti sözlerine.
Gülüp geçmişti,
Aldatmacaydı.
Ona göre,
Eleştirmek kolaydı.
Ne büyük bir hataydı...
İç geçirerek
Elleri gömlek cebine kaydı.
Bir cigara çıkardı zulasından,
Titrek ateşinde kibritin,
Derin bir nefesle
Yaktı son cigarasını...
Tam iki yıl olmuştu mezun olalı.
Tam iki yıl ateşler içinde
Hummalı.
Denemediği yol,
Başvurmadığı makam yoktu,
Başı dik girip
Eğik ayrılmıştı her defasında,
Türlü mazeretlerle savmışlardı sırasını...
Herşeyi tamdı
Ama herşeyi.
Lakin gözden kaçırmıştı püf noktasını...
Karıncalanırken elleri,
Boşluğa sallıyordu
Çözümsüzlenen başını.
Yaşıyordu yıllardır üstünden atladığı,
En büyük karmaşasını.
Doğmadan kaybetmişti daha,
Hiç sahip olamadığı,
Muhterem (!) dayısını...
Ve zaman küçültmüştü
Yaşama saygısını...
Kalktı aniden
Oturduğu banktan.
Son bir defa bakıp etrafına,
Ürkek adımlarla
Koyuldu yola ağır ağır,
Küçülen omuzlarına,
Yükleyip bütün kaygısını...
Sessizce süzülüyordu
Şehrin kaldırımlarından,
Solgun yüzünde
Yaşadığı fırtınanın izleri,
Dokunsan ağlayacaktı
Buğuluydu gözleri....
İnlercesine,
“Hoşçakalın” oldu
Duyabildiğim son sözleri...

HAYRİ YÜCEL
01-02-2004