Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

BİLGİLERİMİZLE BİRARADA NASIL YAŞAMALIYIZ

İnsanlar bir arada yaşamaları, toplumsal varlık oluşları, yaşamları için zorunlu ve ihtiyaç duydukları nesneleri üretmelerinin yanı sıra değerler, kurallar, eylemler, karakterler dünyası da yaratır. Bu dizgelerin oluştuğu dünya da ( ethos ) insanların eylem, tutum ve tavırlarında bilginin önemi yadsınamaz ve can alıcıdır. Bilgi, bu anlamlar dünyasında insanlar için nasıl paylaşımlı olmalı? Toplumsal hayatı yeniden üreterek ve paylaşarak bir arada yaşayan insan, bilgi disiplinleri çerçevesinde gerek yasalar, gerekse ona dikte ettirilen üst yapısal kurumlar ve ideolojileri ile nasıl mücadele etmeli ve istekleri doğrultusunda bu yapıları dönüştürerek gelecek tasarımlarında toplumsallaştırılmış bilgiyi nasıl kullanmalıdır?

Toplumsal hayatın dışında güçlü egosuyla tanımlanan, bugün için kanıtlanmış bir insansı türe rastlanmadığından, sorumuzun odağı insan bilgisi ile bir arada nasıl yaşamalı olarak dönüştürülebilir. Ben adılına yapılan atıf, hak arayışlarına dayanan eylemsellikler, değerler, yargılar, dayanışma gibi ahlak dünyasının içerisinde bulunan kavramlar ile anlamaya çalışırsak, bir arada yaşarken bilgiyi, toplumsal hayatın her alanında felsefenin ve diğer bilim dallarının tüm disiplinlerinde kullanırken ve paylaşırken, onu ahlakın konusu olarak biz, yani hepimiz olarak algılamamız gerekmektedir.

Üretimden gelen gücü ve bir arada yaşamı bilimin tüm disiplinleri ile anlaması gereken insan, sorumluluklar, ödevler, yükümlülükler, haklar, gelenekler, töreler ile yaşar. Firari Robinson Crouse, yel değirmeni fatihi Don Kişot, Harikalar diyarından Alice gibi roman ve masal kahramanları bile edindikleri değerler çerçevesinde bu anlam ve bilgi dünyasında kuşatılmışlık içerisinde, gerek bilinçli gerekse hiçbir şeyin farkına varmadan yaşarlar. İnsan, hayvandan farklı olarak yaşamını sürdürebilmesi, onu kuşatan fiziki zorluklarla dolu çevresi ile baş edebilmesi, sezgilerinin, güdülerinin yanı sıra bilinçle, kararlarla, yargılarla, seçimlerle, dayanışma ile yön bulabilmesi için soruna çözüm üretecek süreçte bilgiye, bilginin toplumsallığına ihtiyaç duyar. Bu özelliğinden dolayı insan doğa içinde görece diğer canlılara nazaran kendini daha özgür hisseder ve serbest hareket eder. İnsan bilgisinin, eyleminin deneyimselliği ile birlikte toplumsal olarak kullanılma gereksinimi onu etik bir dünyanın nesnesi biçimine sokuyor. Bilgi, kendi başına etik bir değere sahip değildir. Bir sorunsalda onun içyapısı gereği bulunur. Ancak insan yaşamını etkilediği sürece bir etik değer kazanabilir.

Toplumsal yapının şekillendirilmesi sonucu politik, ekonomik ve askeri olarak üstünlüğe sahip olan egemenler, yöneticiler bununla yetinmez. Eğitime ya da ideolojik olarak güce dayalı hegemonyalarını topluma gönüllülük temelinde kabul ettirmek isterler. Yukarıda zikredilen unsurlar açık ve belirgin olarak sıcak çelişkinin gizlenmesini de gerektirmektedir. Bu nedenle, çelişkilerden ve çatışmalardan uzak durmak tercih edilir. Bunun gereği olarak, okullar ve ideoloji aslında bilginin egemenler tarafından tekelleştirilmesinin çok önemli kurumlarından biridir. Ayrıca kapitalist üretim ve onun türdeşleştirilmiş değişik yaşam biçimlerinin toplumda yeniden üretilmesinde ve kazandırılmasında önemli bir araçtır. Bu nedenle çocuklarımızın hatta hepimizin bilgiyi ne amaçla kullandığımıza yönelik tasarrufların bir etik dünyada süzgeçten geçirilerek, bir arada yaşamanın gereklerini de işaret eden eşitlik ilkesi çerçevesinde anlamamız gerekmektedir. Bilginin toplumdaki tüm bireyler tarafından istekleri yönünde kullanılmasını sağlayacak örgütlenme modellerinin varlığı, yine o toplumun bağrında gizlidir. Birbirini tanımayan, dil, din, ırk farklılıklarına karşın hiçbir sınıra yönelik işaret etmeden bir arada yaşamaya karar veren bireylerin kendilerini özgürleştirmelerine dayanan bilinçlenme, insanın yine geçmişinde oluşturduğu yapının çelişkilerinde var olmaktadır.

Bir arada yaşamanın en önemli dayanakları bilgiye sahip olma yerine onu paylaşırken bir kişilik oluşturmanın en önemli unsuru olarak kullanmaktır. Yani, öz olabilmektir.

ATİLLA AKGÖNÜL
13-01-2011