Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ NEDİR...

Demokratik kitle örgütü deyimi, bünyesinde belirli bir toplumsal sınıfı, çeşitli toplum katlarından gelen, aynı meslekten kişileri veya toplumun aynı özelliğe sahip belli unsurlarını barındıran, ve temsil ettiği kitlenin ekonomik-demokratik hak ve çıkarlarını savunan örgütleri kapsar. İşçi sendikaları, işçi sınıfının belli bir kitlesini temsil ettikleri, bu kitlenin ekonomik-demokratik hak ve çıkarlarını savundukları için demokratik kitle örgütleri kapsamına girerler. Yukarıdaki tanımdan da anlaşılabileceği gibi, kitle örgütlerinin bir kısmı, hukuki anlamda birer kitle örgütü olmasına rağmen, her kitle örgütü bir «demokratik kitle örgütü» değildir.

Herhangi bir örgüte, demokratik kitle örgütü denilebilmesi için,

 a) Kitlesinin olması,

 b) demokratik mücadelede yer alması ve örgüt içi demokrasiyi uygulaması gerekir.

Herhangi bir örgüt, iki özelliğe birden sahip olabildiği sürece, demokratik kitle örgütü olabilir. Bu iki özellikten, herhangi birinden yoksun kaldığında veya bırakıldığında, örgüt demokratik kitle örgütü niteliğini de yitirir. Demokratik kitle örgütleri, kitlelere dayanmak zorunda oldukları kadar, bu kitlelerle organik bağlar içinde de bulunmak durumundadırlar. Kitlesiyle organik bağlar kuramayan örgütler, temsil etme iddiasında oldukları kitlelerin, taleplerini, gerektiği gibi yansıtmaktan uzak kalırlar. Aynı şekilde, demokrasiden yana olmak ve demokrasi uğrunda mücadele vermek, herhangi bir örgütün demokratik kitle örgütü olmasının temel Ön koşuludur. Çünkü demokrasi ve demokratik haklar yoksa, ya bu örgütlerde yoktur, ya da işlevlerini yerine getirmekten aciz bir duruma sokulmuşlardır.

Demokratik kitle örgütü diye anılan örgütler, kapitalist gelişim sürecinin bir ürünüdür. Kapitalist üretim biçimi, egemen üretim biçimi haline geldikçe, topluma egemen olmaya başlayan üretim ilişkileri ve işbölümü düzeni, toplumsal sınıf ve tabakalar arasındaki çelişkileri giderek daha fazla yoğunlaştırmakta ve bu da, doğal olarak çıkarları aynı doğrultuda olan, sınıf ve tabakaların çıkarlarını korumak üzere örgütlenmelerine yol açmaktadır. Bu süreç, kapitalist toplumlarda yer alan ara sınıfların bir bölümünü de etkilemekte,ve bu kesimde, ulusal gelirden pay alma kavgasına kendi örgütleriyle katılmaktadır. Bu ara sınıfların kapsamına giren, belirli mesleki kategorilere mensup olanların oluşturduğu örgütlerin genel tavrı, örgütün tabanını meydana getiren kitlenin özlemleri doğrultusunda belirlenir. Yani örgütün kitlesi kapitalist sistemin iki temel sınıfı, işçi sınıfı ile burjuvaziden hangisiyle özdeşleşmek eğiliminde ise, örgütün temel nitelikleri de ona göre belirlenir. Fakat kapitalist üretim biçiminin gelişmesi ve kapitalist üretim ilişkilerinin her alanda geçerli hale gelmesiyle birlikte, ara sınıfların bir bölümünü meydana getiren doktorluk, öğretmenlik, mühendislik vs. gibi bazı mesleki kategorilere mensup olanlar, sahip oldukları statülerini yavaş, yavaş yitirmekte ve giderek ya devletin ya da kapitalistin ücretli işçileri durumuna gelmektedirler. Bu süreç, sermayenin tekelleşmesi ve bunun bir sonucu olarak, söz konusu unsurların sayısal artışıyla birlikte daha da hızlanmaktadır. Ayrıca, tekelleşme süreci, tekelci sermaye ve onun müttefiki sınıfların dışında kalan, tüm sınıf ve tabakalarda olduğu gibi, bu unsurlarında yoksullaşmasına ve işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalmalarına yol açmaktadır. Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu nedenlerden ötürü, ara sınıfların belirli bir bölümünü oluşturan, söz konusu unsurlar, günümüzde tercihlerini artık emek kesimiyle özdeşleşme yönünde belirlemektedirler. Bu durum söz konusu unsurların oluşturduğu örgütlerin, olaylar karşısında aldığı tavırda, her gün biraz daha belirgin bir biçimde yansımaktadır. Ekonomik bilinç yanında, anti-demokratik bir baskı rejiminin, sadece ve sadece sömürücü güçlerin dayanağı olabileceğinin bilincine varan bu kesimlerin, demokratik hak ve özgürlükler yolunda, mücadele vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Bu nedenle ara sınıfların bir bölümünü oluşturan bu kesimlerin, içinde yer aldıkları ölçütler, kitleleriyle organik bağlar kurup onların, ilerici taleplerini yansıtabildiği ölçüde, gerçek demokratik kitle örgütü olma niteliğini kazanırlar.

DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ VE SOSYAL YAŞAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Daha önce de belirttiğim gibi, demokratik kitle örgütleri, kapitalist gelişmenin ve özellikle tekelci kapitalizmin içinde taşıdığı çelişkilerin bir ürünüdür. Tekelleşme, yalnızca işçi sınıfının değil tüm emekçi sınıf ve tabakaların da sömürülmesi anlamına gelir. Emperyalist sömürünün getirdiği yükler, tekelleşmenin temel sorumlusu olduğu işsizlik ve pahalılık etkisini, yalnız işçi sınıfı üzerinde değil, büyük çoğunluğunu emek gücünü satarak geçinmek zorunda olanların oluşturduğu, ara tabakaları üzerinde de gösterir. Ülkemizde genellikle, sınıfsal konumu açısından ara sınıfları teşkil ettiğini söyleyebileceğimiz kesimlerin, hızlı bir şekilde örgütlenmeleri ve var olan mesleki örgütlerin, süreç içerisinde giderek güçlenmesi, bu kesimin çıkarlarının, emperyalizm ve tekelci eğilimlerle ne denli çeliştiğinin temel göstergesidir. O halde, demokratik kitle örgütlerinin özelliklerini bir kez daha belirterek, bu örgütlerin sosyal mücadele içindeki yerlerini şöyle açıklayabiliriz.

DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ, EKONOMİK VE MESLEKİ MÜCADELE ARACIDIR

Demokratik kitle örgütlerinin temel işlevi, temsil ettiği kitlenin ekonomik ve mesleki sorunlarını çözümleme yolunda mücadele etmesidir. Bu, örgütün var oluş nedeniyle olduğu kadar, örgütün kitle tabanıyla canlı bağlar kurma zorunluluğuyla da ilgilidir. Demokratik kitle örgütlerinin, bu temel işlevinin doğru konması ve örgütün bu yönde göstereceği çaba, örgütün kitlesi ile canlı bağlar kurması ve onu mücadeleye aktif olarak katabilmeyi başarmasının temel ön koşullarıdır. Fakat bu ilke gerçekleştirilirken, mücadelenin reformist dar sınırları ve mesleki sorunları için mücadele etmek, belirli tavizler ve reformlar peşinde koşmakla eş anlamlıdır. Mücadele planının, yalnızca belirli ekonomik ve mesleki tavizler elde etme yolunda harcanacak çabalarla sınırlandırılması, örgütün sosyal mücadele gerçeğinden uzak kalması, ve mücadele içindeki işlevini, tam anlamıyla yerine getirememesi sonucunu doğurur. Bu nedenle kitle örgütleri, kitle tabanlarının günlük ekonomik ve mesleki sorunları için verecekleri mücadelenin, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinden soyutlanamayacağı gerçeğini, bir an bile gözden kaçırmamak zorundadırlar, Bu nasıl gerçekleştirilebilir. Bu, kitlelerin ekonomik ve mesleki mücadelelerini, politik mücadeleye, yani bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine tabi kılmakla gerçekleştirilebilir. Fakat bütün bunlar kitlelerin ekonomik mücadelelerinin küçümsenmesi gerektiği anlamına gelmez. Çünkü, sosyal mücadelenin bütünlüğü, ekonomik ve mesleki mücadeleyi de içerir. Diğer yandan, kitlelerin mesleki ve ekonomik alanda verdiği mücadelede de kazandığı başarılar, burjuvaziyi mevzilerinde geriletmek ve kapitalizmi kendi çöküşüne doğru sürükleyen, yapısal krizlerini derinleştirmek anlamına gelir. Bu nedenle, ekonomik ve meslekî mücadelenin, sosyal mücadele bütünlüğünün kapsamı içinde, doğru değerlendirilmesi, demokratik kitle örgütlerinin, kendisinden beklenen işlevleri, yerine getirebilmesinin ön koşulu durumundadır. Ekonomik ve mesleki mücadelenin sağlıklı olması için, şu yöntemler dikkate alınmalıdır.

a) Çalışma alanları içindeki olayları, olayların dinamiğini, çelişki ve ilişkilerini toplumsal çelişkilerin bütünlüğü içinde, kavrayıp açıklayabilmelidirler.

b) Eylemler, salt tepkiciliğin ürünü olmamalı, yani egemen sınıfların çekmek istediği alanda çalışır duruma düşülmemelidir. Bu örgütü ve kapsadığı kitleyi pasif ize de etmemelidir. Örgütün, temel çelişkiler gözden kaçırılmaksızın etkin tavır içinde olması sağlanmalıdır.

Demokratik Kitle Örgütleri Demokratik Mücadele Aracıdır.

Demokratik kitle örgütleri, gerek - Bilhassa az gelişmiş ülkelerde, ekonomik ve siyasi krizlerin yoğunlaştığı dönemlerde, egemen güçlerce her an uygulanması muhtemel olan, tüm çalışanları baskı altında tutmayı amaçlayan-faşist baskı ve şiddet yöntemlerine karşı direnmede, gerekse yeni hak ve özgürlüklerin elde edilmesinde, etkin bir araç niteliğine sahiptirler. Fakat anti - faşist mücadele, demokrasi mücadelesi, toplumun belirli bir kesimi için, burjuva yönetiminden, bazı sınırlı tavizler elde etme mücadelesi olarak anlaşılmamalıdır. Günümüzde anti faşist mücadele, demokrasi mücadelesi, halkın iktidarı için mücadele demektir. Bu nedenle demokrasi mücadelesi, emperyalizme ve onunla bütünleşmiş yerli egemen güçlere, karşı, tüm emekçi sınıf ve tabakaların verdiği mücadele ile birbirinden ayrılamaz.

Temsil ettikleri kitlenin, sınıfsal konum ve çıkarlarından hareketle, tercihini emek kesiminde yer alma doğrultusunda belirleyen, demokratik kitle örgütleri, bu mücadelede yerlerini almak zorundadırlar. Başka bir deyişle, demokratik kitle örgütlerinin, sosyal mücadele süreci içindeki işlevi, kitlenin ekonomik hak ve çıkarlarını kollama çabalarıyla sınırlı kalmamalıdır. Demokratik kitle örgütleri, kitlelerin ekonomik mücadelesini halkın, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine tabi kıldıkları ölçüde, sosyal mücadelede etkin bir role sahip olurlar.

Bu konuda, söz konusu örgütler, kitlelerin bilinçlenmesi ve giderek daha somut, daha ileri hedeflere yöneltilmesinde büyük bir öneme sahiptirler. Ne var ki, demokratik kitle örgütü, bir parti değildir veya başka bir deyişle kendini parti yerine koymaması gerekir. Bu, geniş bir kitleyi kapsayan ve bünyesinde genellikle çeşitli unsurları barındırma durumunda olan kitle örgütlerinin, sosyal mücadelede öncü güç olamayacakları anlamına gelir.

 

MUHARREM ATEŞOĞLU
15-02-2012