Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

DÜŞLERİN ARDI

Hedefsiz yürüyüşlerin uğrak alanları açıklıktan uzak mahallerdir. Yaşananlardan ders çıkarmadan yeni bir yola çıkmak karanlıkta ıslıkla avunmak kadar gülünç olacaktır. Oluşan sorunların hep dışarıdan geldiği dış olayların belirleyici olduğu söylemi, korunma güdülü yanlış bir eğilim olduğu gibi, gelecekteki başarısızlıklarında göstergesi olmaya adaydır. Birey olarak ele alındığında herkes tarafından fark edilemeyecek bu durum, örgütlü (örgütsüzlüğünü göremeyen) yapılarda yarattığı hezeyanla karmaşanın adı olur. Kendi gerçekliğini fark edemeden (farkında olmak istemeden) yürütülen herhangi bir mücadele başarısızlığın adı olarak gündemde yerini alır…

80 küsur yıllık bir tarihin bıraktığı mirasın hoyratça kullanılmasının, salt tarihsel özelliklere bağımlı kalınarak yürümeye çalışmanın, üstüne somut bir şeyler oturtmadan ya da sıkışmış anlarda verilen (işlevsel olsa da) soyut sözlerle, kısmi ve sadece kişiye bağlı anlatımlarla idame ettirilmeye çalışılan bir yapının, kendini kabul ettirebilmesi asla mümkün değildir. Geçerliliği tartışma götürür söylemler ilgi çekebilir, soru işaretleri uyandırabilir, ancak bir bütün olarak kabul görmesi plan-zaman-icra eksikliklerinden kaynaklı güvenin tesis edilmesine yeterli olmayabilir...

Bu bağlamda 12 Haziran 2011 genel seçimleri incelendiğinde CHP açısından elde edilen zemin hayal kırıklığının kendisidir. 9 yıl iktidarda kalmış ve yıpranmış bir yapının karşısında sonuçları tasvip etmek olası değildir. Alınan oran her ne kadar önceki seçimlere göre yüksek gibi görülse de, 9 yıl boyunca gelişen muhalefetin öncülüğünün sağlanamadığının, güvenin pekiştirilemediğinin, kitlelerle yeterince bütünlenilemediğinin açık beyanı olmuştur.

SORUN NEDİR

Başarısızlığı salt bu günkü yönetişimle açıklamak doğru değildir. 1980 sonrası yapılanmalarda (parti özelinde) sığ bir örgütlenme modeli temel alınmış, parti içi organlar (il, ilçe örgütleri) işlevsiz hale getirilmiştir. Liderlik ile örgütler arasındaki bağlantı ‘Biat’ formülüyle sürdürüle gelmiştir: Tüzüksel olarak bakıldığında aşağıdan yukarıya demokratik bir işleyiş varmış gibi görülse de; organ seçimleri yerelden genele kadar anti-demokratik bir içerikle yürütülmüştür. Sistemli ideolojik donanımdan yoksun; anti-demokratik tavırlar parti içi ve dışı çalışmalarda güvensizliğin tesisine yol açmıştır.

Tanı bu şekilde konulduğunda her ne kadar kurumsal bir yapı varmış gibi görülse de; süreç kendiliğindenci görünüm sergilemektedir.

İdeolojik eksiklik, anti-demokratik uygulamalar, objektif şartlara uygun politik tespit yetersizliği, savunma temelinde kalan ya da yalnızca rakibinin günlük söylemlerine cevaptan oluşan anlatımlar, iç tatmine yönelik olmaktan öteye gidememektedir. Dolayısıyla tabandaki huzursuzluk giderek inançsızlığa dönüşmektedir.

Sosyal demokrat düşüncenin ideolojik yaklaşımları, program ve ilkeleri uygulanmadığı gibi, parti içi karmaşa süreklilik halini almıştır.

Yönetici organlarda temsil görevini üstlenenler ne yazık ki yapıyı kendi malı gibi görmeye başlamış, ortak paydanın sorumluluğunu unutmuşlardır.

Sürekli kargaşa, kavga ve kaos, bitmeyen kurultaylar dizini kariyerizm ve bireysel çıkarcılık hastalığının açık göstergesidir:

NE YAPMALI

Yaşanan bütün olumsuzlukların adı taban ile tavan arasında yaşanan güvensizliktir. İvedilikle yapılması gereken güven örgüsünü yeni baştan ilmeklemektir. Her bireyin geneli tamamladığı düşüncesinden hareketle sorumluluk alan, geliştiren, katılan ve çoğaltan bir örgüt yapısının oluşturulması gerekliliktir.

İç eleştirel zeminde eksikliklerin tanımlanmasıyla birlikte ortak aklın ve ortak emeğin ürünü bir tüzük kurultayı yapılarak; iki dudak arasına sıkışmış örgütsel sorumluluklar güvence altına alınmalı, çalışma tarzı, örgütlenme biçimleri yeniden gözden geçirilmeli, parti içi eğitimde yoğunlaşarak söylem birliği sağlanmalı, kısa ve uzun vadeli hedefler doğrultusunda DKÖ ve Sendikalar ile bağlar sağlamlaştırılmalı, sokağa yönelik çalışmada kurumsallaşarak her mahalle ve her sokakta, metropollerde her apartmanda temsil noktaları oluşturulmalı, partiye katılım yolları kolaylaştırılmalı, gençlerin ve kadınların çalışmalarda ana unsur olduğu vurgusu yapılmalıdır. Dar kadrocu anlayıştan uzaklaşılarak gelişimin önü açılmalı, sorun dinleyen ve çözüm üreten bir anlayış bütünselliği bütün alanlara özümsetilmeli, pratik hayatın öncülüğü kazanılmalıdır.

Bütün düşlerin ardılı gerçekliktir. Örgütlü ya da birey olarak asıl olan; düşlerin ardına gizlenmeksizin yaşamı özümlemek, gerçekler karşına dikilmeden yüzleşebilme cesaretini gösterebilmek, çözümü dışarıda değil benliğinde üretebilmek, enerjini iç hesaplaşma ile tüketmemektir.

Unutmayalım ki gerçekler inatçıdır.

BİRARADA YAŞAM
01-01-2010