Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

DERSİM`İ ALMIŞTA EDİYOR EZBER

Arşiv meraklısı bizimki, elinin altında bulunan belgeleri tek tek çıkarıp yokluyor ama seçmece tabi. Okumaya hevesli olduğundan değil, ortamı karıştırmaya niyetli zatı devletleri. Geçenlerde bir bölge vekili söz etmiş, tarihte dersim yöresinde kıyım yaşandığından. Birikimlerini aktarmış, yaptığı neden ve sonuç araştırmasından sonra, yapılanların insanca olmadığını ama tarihte bu ve benzeri olayların sıkça yaşandığını vurgulamış çarpıtmadan. Zamanlaması tartışılabilir, yöntemi de, disiplin anlayışıda ama olması gerekeni yapmış kısaca, sıyrılıp kaygılarından.

Vekilimiz haklı kaygılarını dile getirmiş getirmesine, gelin görün ki bu tespitin üzerine atlayanların kaygıları onun gibi olmamış. Kimileri cumhuriyet düşmanı ilan etmişler peşin peşin, kimileri cumhuriyetin ve yöneticilerinin insanlara kıyım yaptığını, kimileri sorgulanması gerekenin salt o dönem iktidarı elinde tutanların olduğunu söylemiş kıssadan. Daha ilginci bizim açık kollayan arşivcimiz, elinde bir tomar evrakla geçmiş kameraların karşısına, her zamanki uzman tavrıyla dersimde gelişen olayları, trajediyi yaşamışçasına, ta derinliklerinde hissetmişçesine, anlatmaya başlamış İskilip?ten atıf hocayı atlamadan Necip FAZIL dan da bir beyit eklemiş ki ardına herkes bizar olmuş ağlamaktan...

.....................................

Yanıltmak ve yanıltılmak üzere kurgulanmış tarih anlayışının yoruma açık aralıklarından zafiyet yaratmaya çalışmanın, hiçbir aşamasında, insan yararına çıkarsama yapılabileceği savunulamaz. Hele ki din, mezhep ve milliyetçilik üzerinden yürütülen siyasi yaklaşımların, sorunun aydınlatılmasında taraf olma ihtimali, karanlığı derinleştirmekten öteye bir amaca hizmet edemez. Yıllardır dehlizlerde kapalı tutulan resmi arşivlerin tarihçilerce objektif olarak incelenmesi, resmileştirilmemiş kayıtların bunlarla karşılaştırılarak, bilimsel ve maddi temellerine oturtulması aydınlanma açısından gerekliliktir. Bu gereklilik bütün parçalanmadan oluşturulabildiğinde, tarih gerçekliğine kavuşabilir.

Yaşadığımız dünyanın tarihine bakıldığında, etnik nedenlerden, din savaşlarına, talan anlayışından, hakimiyet altına alma girişimlerine(sömürgecilik) kadar binlerce karanlık olay yaşandığı açıkça görülebilir. Kaldı ki bütün bu tarihsel olayların aktarımında da egemenin çıkarları doğrultusunda açılımlar vardır. Ülkemiz özgülünde iktidar kavgalarının kardeş kellesi pahasına yürütüldüğü bilinen gerçekliktir. Yakın tarihe kadar dünyada ve ülkemizde benzeri olaylar yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Neden ve niçin sorularını küçümseyerek sonuçlar üzerinde tartışma zemini oluşturmaya çalışmak, bilinçsizliği körükleyip, çarpıtarak insanları kamplaştırmaktan öteye gidemez. Bu kamplaşma zemini farklılaşmalara ve yeni çatışmalara yol açan karmaşıklığın ifadesidir.

Salt çıkar uğruna bırakın tarihsel gerçeklikleri, günümüz sorunlarını bile altüst ederek farklı aktarabilen siyaset anlayışının insani amaçlar içerdiğini söyleyebilmek, en basit tanımla safdillik olabilir. Toplumlar arasında yaratılan suni çelişkilerin, çatışmaların, insan emeğinin çalınmasına yönelik girişimlerin devamı olduğu farkındalığı alenen ortadayken, taraf olup olmama ikilemi ait olduğumuz dünyada toplumsal birlikteliği yaralamak ya da kanatmaktan öteye gidemez. İnsanı(insanları) bir bütün olarak görmeden parçaları üzerinde tartışma geliştirmek, nüveleri farklı değerlendirmek, bir yanı önemserken diğer yanı küçümsemek değer karmaşası yaratmaktan başka bir şey olamaz.

Yaratılan ortak emeğin hakça üleşilmesine muhalif olanların, iktidarı ve onun nimetlerini kendi çıkarlarına hoyratça kullananların, yanı başında gelişen katliamlara ortak oldukları anlaşma çerçevesinde karşı çıkmayanların, hamaseti benimseyip sorunları öteleyenlerin, yakılanlara üzülmeden yakanları savunanların, hak hukuk anlayışını kendi çeperinde örenlerin, ikili anlaşmalarla halkına kaosu öngörenlerin adil olabilmeleri, özürlerinin samimiyeti tartışılır.

Egemen; parçalanmışlık üzerinden yürüttüğü sömürü mekanizmasını düşünsel karmaşayla besleyerek varlığını idame ettirir. Genel insanlık, üretim ilişkileri içinde zayıf düşürülerek günlük yaşama mahkum edilen, düşüncesine, örgütlülüğüne ket vurularak zayıflatılan, yasalar ve baskı araçlarıyla yalnızlaştırılan bir görünüm içerisindedir. İnsanın insanla çelişkisinin başladığı yer emek-sermaye zıtlığında taraf olduğu konumla tanımlanabilir. Paylaşımın adil, yaşama dair mevzilenmenin farlılaştırılmadığı bir dünyada insanların çatışmalarının, düşmanlaştırılmalarının objektif şartları kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Müflis tüccar eski hesapları karıştırır diye bir deyim vardır. Bu deyim içinde bulunduğumuz, ya da içine itildiğimiz tartışmanın karşılığı olarak önümüzdedir. Günün problemleri gerek içte ve gerek çevresel ilişkilerde ayyuka çıkmışken, geçmişe yolculuğun bu kerte ön plana çıkarılması, hayata ilişkin sorunların çözümünün ötelenmesi, unutturulmaya çalışılması, bölgemizde gelişen yeni harita çalışmalarının hasır altı edilmesi, belki de ülkemize özgü yeni sınırların oluşturulma girişimleridir.

Çözüm değil sorun üreten ve muğlaklıkta yeni sorunlar sarmalını tetikleyen davranış biçimleri insana dair kaygı taşımaz ve taşıyamaz. Acılardan payelenmeyen, kullanıp yeni acılar oluşmasını destekleyen ayrımcı anlayışların ne tarih bilinci vardır ne de insanca çözümlemeleri. Tarih emek ile sermaye, yöneten ile yönetilen, ezen ile ezilen arasındaki ilişkide biçimlenir ve salt sonuçlarıyla ilgilenilmeyecek kadar hassastır. Dar mantıkla çıkar temelinde dayatılan tarih kandırmacanın kendisidir.

Hep merak etmişimdir elinde kağıt tomarlarını sallayan arşivcimiz, acaba kendi tarihini hatırlamak için hiç günlük tutmuş mu dur? Ya da bilimsel tarih yaklaşımı için gereğince mürekkep yutmuş mu dur? Ve veya bizatihi kendi emrindekilerin yaptığı aymazlıkları, baskıları, kürsülerden hakir gördüğü insanlara ya da toplumsal gruplara attığı fırçaları unutmuş mu dur? Hoş görme ile hor görmenin farkını düşünsel olarak bulmuş mu dur?

Ötekileştirmeye karşı bir arada yaşam gerekliliği bu gün ve yarın daha fazla önem kazanmaktadır. Dünün bataklığının çamurlarından ayaklarımızı temizlediğimiz ölçüde, ilişkilerin sömürülmesine değil, insanca birlikteliğe değer verdiğimizce dünya yaşanabilir bir alan olacaktır.
 

HAYRİ YÜCEL
04-12-2011