Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

KANAMAK (2)

Evreni tanımak, yaşamı özümlemekten, yaşamı özümlemek, var olan tüm canlıların ihtiyaçlarını benimsemekten geçer. Nefes aldığımız atmosferde doğal seleksiyon haricindeki çelişmeleri kavramak, yaşama ilişkin suni olumsuzlukları yaratan saldırganlıkları çözümlemek ve bertaraf etmek ise sorumlu insani duruşun göstergesidir. Bizi çevreleyen her bir olgunun parçası olduğumuz gerçekliğini yadsımak, yapılan haksızlıkları görmezlikten gelmektir. Bu gerçeklik bize yönelik menfi bir edime yöneldiğinde feveran etmemiz, hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bütünün parçası olarak işlevlerimiz, bütünün parçalanmasına, parçaların yok edilmeye çalışılmasına, bağnazlığa ve bencilliğe karşı bir tutum sergileyebilmektir.

Kişisel hırs ve benmerkezci davranış biçimlerinin, farklılıkları tetiklediği, kutsanılan egonun paylaşımı yok ettiği farkındalığını ayakları üstüne oturtabilmek, olumsuz girişimlere yüksek sesle karşı koymakla mümkünleşebilir. Sadece kendi sınırları içine hapsedilmiş bir yaşam biçiminin, sosyal kimliği olan insan için savunulabilmesi, ne geçmişte, ne günümüzde, nede gelecekte olumlanabilir. Tabiî ki bacaklarınızda urganla asılmaya adanmış bir yaşam savunusu içinde değilseniz.

Evrendeki yaşamda farklılıklar, farklı türler, ihtiyaçlarını doğadan elde ederler.  Bütün canlılar, uygun zemin arayışı içinde mevcudiyetlerini zorda olsa sürdürürler. Her bir türün yaşam savaşımı doğanın dengeleri içerisinde karşılığını bulur. Bu dengelerin bozulumu, türlerin evrimsel dönüşümü yada yok olmasıyla nihayetlenir. İnsan harici canlılar, evreni tanıyıp değiştirme yetisiyle donanmadıklarından, olumsuzluklara müdahil olamazlar. Doğa dışı zorlamaların sonucu, iklimsel karmaşaya ve giderek ortam değişikliğine yöneldiğinde, zayıf türler yavaş yavaş yok olurken, ileri zamanlardaki tetiklenmiş bir yok oluşun habercileri durumundadırlar.

Doğa, insan ve diğer canlı türler arasında olması gereken saygı temelindeki ilişki, yaşanabilir bir dünyanın göstergesidir. Korunması, kollanılması gereken bu ilişkiyi zedeleyen her adım, geliştirici özellik taşımaktan öte, yok edici sonuçlar doğurmaya adaydır. Bütün bu dengelerin birinci derecede sorumluluğu ise, en gelişmiş, çözüm üretebilen, müdahaleci özelliğiyle yönetebilen insan olgusunun omuzlarındadır.

Peki bu sorumluluğu üstlenen insan, gerekliliklerini yerine getirmekte midir? Yoksa sorunun derinleşmesinde besleyici unsur mudur?

Becerebiliyorsak hep beraber düşünelim…
 

HAYRİ YÜCEL
17-05-2012