Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

NAHUKUK

Güzel yurdumuzun, masum insanları, günlük yaşam derdi içerisinde, kıyasıya mücadele ederken, yönetim katmanlarında, alabildiğine hummalı bir kavga gündem oluşturuyor. Bilindik bir çekişmenin, bilmem kaçıncı versiyonu, gişelerde rekor üstüne rekor kırıyor. Gelişmeleri ağzımız açık izlerken, tarihten gelen dökümlerle karşılaştırmalar yaptığımızda, baş döndürücü bu seyirin, varacağı noktayı hesap edebilmek, gittikçe zorlu bir hal alıyor. Aslında gidiş belli, ancak fren balataları sıyrılmış, hareket halindeki, bu aracın yolcularının, yani içindeki bizlerin, ne kadar ömrümüz olduğu belirgin değil. Çağımız hukuk çağı olduğundan, hukukun ayakları üstüne oturtulabilmesi gayreti(!), göz yaşartıcı bomba ortamında, savunmasızlığımızı bir kez daha su yüzüne çıkartıyor. Hukuk deyimini çatlatan süreç, yürütme ve yasa koyucunun, yasa uygulayıcısıyla arasındaki çekişmelerin, belirginleşmesiyle vücut buluyor. Benim hukukum bakış açısı, insani normları zorlarken, seçkinlere özel hukuk kurumlaştırılıyor. İktidar erki, kendini, kanun hükmünde kararnameler, özel yasalarla güvence altına alıyor. Bütün bunlar yapılırken, geçmişe dönük emsallerin üzerinden hareket ediliyor.

Göstermelik demokrasi adımları, hızla koşan, anti demokratik yasaların yanında, ağır aksak ilerletiliyor. Bu ülke insanları, 12 eylül milat olarak ele alındığında, toplumsal istemler üzerindeki, baskı ve zor anlayışının, giderek kesifleştiği, derinleştiği anlara, tarihsel olarak tanıklık ediyor. Başvekilimiz, geçmişte var olan kanunlardan muzdariptir, doğrudur. Mazlum olduğu herkes tarafından teyit edilmiştir, doğrudur. Toplumsal kabul görmüştür, doğrudur. Ama tüm bu şahsi doğrular, bu gün için yapılan uygulamaları haklı çıkarmıyor.

Yıllardır süren davaların sonuçlanmaması, gizli tanık beyanlarıyla oluşturulan mahkemeler, tele kulak acayiplikleri, özel hayatın, mahremiyetin hiç sayılması, parasız eğitim isteminin suç sayılması, fikir üretenlerin, muhalif olanların aba altından sopa gösterilerek sindirilmeye çalışılması, basına sus yasası getirilmesi, doğru olarak adlandırılabilir mi?

Aynı savcılık, açtığı bir dava ile savunulabilirken, bir başka dava girişiminde bulunduğunda, haddini aşmış olabilir mi? Aynı gün görevden alınıp, hakkında usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle, davadan el çektirilebilir mi?  Ya da dava açılabilir mi? Olur mu, olur. Dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağınız, bu çelişik bakış açısı, bizim ülkemizde, günlük rutin olarak seyreder ve uygun kanunlar hazırlanarak, yasal kılıfa sokulup, huzura sunulur.

Eski bir anlayışın, yeni uygulayıcıları, toplumun ihtiyaçlarını hiçe sayarak, kendi örgülerini, kendi zevklerince, motif-motif işliyor. Ben adam yedirtmem mantığının açılımı, organları ele geçirilmiş bir yapılanmanın(devletin), kişisel kazanımlara dönüştürülebileceğinin açık beyanını veriyor.

Deniz fenerinin sinyallerini verdiği, mit soruşturmasında ayyuka çıkan işaretler, hukuk sisteminin özelleştirildiğinin açık göstergeleridir. Hukuk, insani değerler üzerine oturtulmadığında, kayırma, kollama, birilerini diğerlerine göre önemli, üstün kıldığında, şirazesinden çıkarılmış demektir. Özelin hukuku yoktur, genelin çıkarlarının yanında.

Bir şeylerin yargısı devam edecek, yargı, somut deliller, suçun aydınlanması, ve vicdani kanaatlerin kullanımıyla, ceza ya da beraate yönelir.

Bazı şeylerin üzerini geçici olarak örtebilir, yanıltma girişiminde bulunabilirsiniz. Buna uygun taraftar ve amigolarda mevzilendirebilirsiniz. Geçici olarak toplum belleğini, algısını zayıflatabilir, yenik düşürebilirsiniz. İstediğiniz kararları çıkartır, istediğiniz sözcüklerle savunabilirsiniz. Gerçekleri çarpıtıp, yokmuş gibi davranabilirsiniz.

Ancak unutulmayacak tek şey, gerçeklerin inatçı olduğudur. Gerçekler su gibi akıp yolunu bulur. Tüm yargılamalar, tarihsel olarak, gerçekler ışığında yürütüleceğinden, kamu vicdanı bütün mahkemelerin temeli olduğundan, asıl karar açıklandığında yüzünüzdeki ifade tarafımca son derece merak konusudur.

HAYRİ YÜCEL
15-02-2012