Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

SOYTARI

Uzak dönemlerden itibaren dilimize yerleşmiş bir kelimedir soytarı. Zaman zaman olumsuzluk ifade eden tarzının yanında, tarih içindeki aldığı rol itibarıyla güldürme eğilimi, tersinden yorumlama yeteneğiyle farklı bir bakış kazandırması, önemle altının çizilmesini, dikkatle incelenmesini gerektirir. Her köyde, her mahallede bu unsurlara rastlandığı gibi, zamanla mesleki bir boyutta kazanmıştır soytarılık.

Padişahların, hükümranların özellikle yanlarında bulundurduğu, can sıkıntılarında neşelendirmek için istihdam ettiği soytarılar konu olagelmiştir günümüze kadar.

Tarihin derinliklerine inildiğinde sosyal hayatın bir başka yönünü, yaşanan acı, mutluluk, aşk, trajedi ve insana yönelik ne varsa anlatımına dair toplu gösterimlerin sergilendiği tiyatro sanatının izlerini bulabiliriz. Sosyal yaşama sanatsal yaklaşımın, toplumsal sorunların irdelenerek gösterime sunulduğu bu etkinlik, tarihin bilinen en eski sanatsal edimi olarak yaşadığımız ana kadar süregelmiştir ve sürecektirde.

Soytarılık ve tiyatro temsil olarak birbirine benzetilmeye çalışılsa da öz ve biçim olarak birbirinden farklı aktivitelerdir. Soytarılık, bireysel anlık ve çıkarcı değerlendirmelerin söylemsel tezahüründen ibaretken, tiyatro sanatı, içerik olarak toplumsal mesaj kaygısıyla hareket ederek tarihe, olaylara ve geleceğe not düşme kaygısı taşır. Üstlenilen rol birincisinde ben ifadesi ile sınırlı kalırken, ikincisinde biz olarak temaşa edilir.

Soytarı sanatın içine tükürme eğilimi gösterebilir, sanatçı soytarılıkları teşhir eder ve anlaşılabilmesine ışık tutar. Soytarı iktidar olabilmek adına yada iktidarın sürdürülebilmesi adına akıl almaz söylem ve eylemlerde bulunabilir, sanatçı ise çekincelerini koyarak yanlışların düzeltilebilmesi için uğraş içindedir. Soytarı sorumluluk taşımaz yada birilerine yaranmak için uğraşır, sanatçı kaygıları vurgular ve mesaj bırakır.

Bütün toplumların geçmişinde ve bu gününde her iki öğeye de rastlarız yaşamı adımladığımızca. Her köşe başında soytarılıklarla karşılaşabiliriz mesela. Sanat adına yürütülen, siyaset adına sahip çıkılan, sportif faaliyetlerde gözümüze çarpan, emek ürünü olmayan soytarılar an be an önümüze çıkabilir ve hayasızca söylemlerde bulunabilirler. Ama her köşe başında sanatla buluşabilmek, sanatçıyla yan yana gelebilmek mümkün değildir. Yoğun uğraş ve bilgi birikimiyle bütünleşmiş yorum ve sunum kabiliyeti sanatçı kimliğine ayrı bir önem katar. Aktarımları olaylara ve yaşama bakışı güçlendirdiği için sanatçı toplumda özel bir saygıyla anılır.

Sanatla soytarılığın iç içe geçirilmeye çalışıldığı ülkemizde bunu ayırt edebilmek her ne kadar güç olsa da, farklılığı algılamak sanatçının duruş biçimiyle mümkün hale gelir. Soytarılar ve soytarılıklar silinip giderken, sanat ve sanatçı toplumsal bir değer olarak yarınlara taşınır. Soytarı hayatı parayla ölçümleyen, sanatçı bütünlüğü yorumlayan kimsedir…

Yaşam sanatı soytarıların yorumlayamayacağı kadar değerli ve soytarılığı kaldıramayacak kadar önemlidir…

HAYRİ YÜCEL
07-05-2012