Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

H.E.S

Yukarıdaki harflerin açılımını hemen herkes biliyor. Bu açılımın bizce farklı bir yaklaşımı var. Kısaca “Hadi Elektrik Satalım” anlayışı olarak adlandırabileceğimiz bu harflerin eko sistem ve insan üzerindeki yansısını beraber gözlemleyelim.

Doğada çevrilebilir enerji kaynakları teknolojinin gelişimi ile birlikte çeşitlenerek çoğalmıştır. Teknoloji gelişmiş, çeşitler çoğalmıştır ama ticari kaygılar ve yönlendirmeler insan yaşamını, doğayı tehdit eder hale gelmiştir. Elektriğin icadı kuşkusuz insanın tarihsel gelişiminde Çığır açmıştır. Elektriğe dayalı makineleşme, sanayide sıçramalı bir aşamaya tanıklık eder. Daha fazla üretim, daha fazla Pazar, daha fazla tüketim sarmalı, daha fazla enerji kaynağını körükler. Bu dürtü körlemecesine ekolojik kıyımı, eko sistem dengesizliği ise insan yaşamında onulmaz yaraların açılmasını beraberinde getirir. İnsanoğlu, bir yandan doğal afetleri denetim altına almaya çalışırken, diğer yandan geleceğini birilerinin çıkar hesapları uğruna yok edecek, karanlık yolların yayaları konumuna düşer. Günü kurtarmaya çalışan kazanım hırsı, kuralsızlığı kanunlarla donatarak yaşam hırsızlığına dönüşür.

Elektrik enerjisi ihtiyaç ise çözümlenmesi zaruridir. Çevre facialarına yol açmadan bu ihtiyaçların karşılanabileceği kaynaklar bilinmesine rağmen, ısrarla su kaynakları üzerinde oyunlar oynanması, akıl dışılığın göstergesidir. Her dere başına çöreklenen, ucuz projelerle ülke gelişimine (!) katkı sağlayacağı söylenen yaklaşımların, felaketin habercisi olduğu ayan beyan ortadadır. Yaşanabilir alanların su akışları kundaklanarak cinayetler işlenmektedir. O yörede yaşayan insanlara danışılmadan başlarına gerilim hatları dikilmekte, öl ya da terk et ikileminde bırakılmaktadır. Bölge insanı çığlıklarını aşağıdaki basın açıklamasıyla net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Karadeniz ‘yüksek gerilim’ hattına girmektedir. HES projeleri’nin “dolaptaki iskeleti”, “görünmeyen yüzü” yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Bu projeler bugüne kadar yalnızca sularımızın ticaretleştirilmesi, su kullanım haklarımızın şirketlere devredilmesi , büyük doğa ve kültür tahribatı olarak görüldü. Oysa her şey bundan ibaret değildir. Bugüne değin üzerinde durulmayan korkunç bir yüzü daha vardır bu projelerin: YÜKSEK GERİLİM HATLARI.

Karadedeniz’de birkaç HES projesi bitti ve bazıları da bitmek üzere; böylece Yüksek Gerilim Hatları vadi içlerine ve yerleşim yerlerine yakın mesafelere birer birer dikilmeye başladı. Halk bu hatların kendi yaşamları için ne anlama geldiğini yeni öğreniyor: Kan kanseri, lenf kanseri, beyin tümörü ve ölüm.

Rant uğruna, yaşama can veren suların borulara aktarılarak vadilerin ölüme terk edilemesi yetmiyormuş gibi bu defa yüksek gerilim hatları yaşam alanlarına konuşlandırılarak halkın kan kanseri, lenf kanseri ve beyin tümörü gibi hastalıklara yakalanmasında bir sakınca görülmemektedir.

Şimdi soruyoruz, herhangi bir durumda halkın sağlığını tehdit edecek bir risk ortaya çıktığında devletin derhal önlem alması gerekmez mi? Üstelik bu riskin adı kanser ise risk milyonda bir bile olsa devletin önlem alması gerekmez mi? Söz konusu olan insan yaşamıdır çünkü. Devlet vatandaşın sağlığından sorumludur ve önlem almak zorundadır. Devlet kendi iradesi ile vatandaşı ölüme terk edemez. Vatandaşı koruyacağı yerde kendi eliyle onu kanserin kucağına atamaz !

İşte korkunç tablo burada karşımıza çıkmaktadır, yaşam alanlarına yerleştirilen gerilim hatları ile ortaya çıkan kanser riski milyonda bir değil, tam olarak yüzde yetmiştir. Bu şu anlama gelmektedir, gerilim hattı ile yaşayan her 100 kişiden 70’i kansere yakalanma riski altındadır. Bu asla ihmal edilmeyecek tüyler ürpertici bir rakamdır.

Bu basın açıklaması işte bu konuya dikkat çekmektedir. Bu sadece Karadenizli’nin sorunu değildir. Yüksek gerilim hatlarının var olduğu bütün yerleşim alanlarında yaşayan insanların ortak sorunudur bu. Büyük kentlerde yaşayan halkın önemli bir kısmı farkında olmasa da yüksek gerilim hatlarından etkilenmektedir; örneğin İstanbul’da yaşayan halkın yüzde yedisi bu hatlardan yayılan radyasyona maruz kalmakta ve kanser riski altında yaşamaktadır.

Dünyada bu konu hakkında yapılmış sayısız bilimsel araştırma vardır. Burada bunlardan sadece iki tanesine değineceğiz;

Oxford Üniversitesi ”Çocukluk Çağı Kanserleri Araştırma Grubu” tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada ”yüksek voltaj taşıyan elektrik tellerinin kansere neden olduğu” kesin sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu araştırmanın sonuçları, saygın bir tıp bilim dergisinde (British Medical Journal’da) yayınlandı. Araştırmaya göre, yüksek voltaj tellerine olan kritik mesafe 600 metredir. Oturdukları ev, yüksek voltaj taşıyan havada asılı tellere 600 metre veya daha yakın olan çocuklarda lösemi ortaya çıkma olasılığı yüzde 70 oranındadır.

İkinci örneğimiz Doğu Karadeniz bölgesinde yapılan bir bilimsel araştırmadır. TÜBİTAK’ın desteğiyle 2.5 yılda yapılan araştırmada Doğu Karadeniz bölgesinin kanser haritası çıkartılmıştır. Bu araştırmada Artvin ile Giresun arasındaki 250 kilometrelik yüksek gerilim hattının ölüm saçtığı ortaya konmuştur. Prof. Dr. Tahsin Yomralıoğlu yapılan araştırmanın sonuçlarını değerlendirerek kamuoyu ile paylaşmış, enerji hattı çevresindeki yerleşim alanların açıkça risk altında olduğunu dile getirmiştir.

Bu araştırma Karadeniz bölgesinde kanser vakalarına çok rastlanmasının nedeninin sadece Çernobil olmadığını yüksek gerilim hatlarının da kansere neden olduğunu göstermiştir.

Bugüne değin Karadeniz kanserden çok çekti ve bu konuda çok duyarlıdır. Öyle görünüyor ki, bir önlem alınmazsa, Çernobil’in yerini giderek yüksek gerilim hatları alacaktır.

Yukarıdaki bilimsel araştırmalar ortada iken bugün devlet ve şirketler Karadenizli’lere yüksek gerilim hatları altında yaşamak zorunda olduklarını bildirilmekte, halka PAZARLIĞA ÇAĞRI başlığını taşıyan bir mektup göndermektedir. Bu mektupta gerilim tellerinin irtifa hakkının kamulaştırıldığı beyan edilmekte ve kendi belirledikleri fiyat aralığında halk sözde pazarlığa çağırılmaktadır. Nereden bakılırsa bakılsın büyük bir kepazelik ve bir utanç anıtı olan bu mektup KARADENİZLİ’NİN YÜKSELEN İSYANINA hız verecek ve onu daha da GÜÇLENDİRECEKTİR.

Tekrar soruyoruz bu ne pazarlığıdır? Böyle pazarlık olur mu? İnsanın insanı böyle bir pazarlığa çağırma hakkı var mıdır, olabilir mi? Sizler yolunuzu şaşırmışsınız, aksi halde insanları bu CAN PAZARLIĞI’na çağırma pervasızlığını gösteremezdiniz. Sağlığın, canın pazarlığı olur mu?

Bu, vadileri terk edin gidin demektir bu, açıkça söyleyemiyorsunuz ama biz bunu çok iyi biliyoruz.

Köylerimize şehirlerimize yerleştirilen bu ölüm saçan hatlar derhal yıkılmalıdır. HES projelerinin bir uzantısı olan bu hatlar HESlerle birlikte vadilerden sökülüp atılmalıdır. HES’ler yıkılana yüksek gerilim hatları sökülene kadar mücadelemize devam edeceğiz !


Ucuz siyaset hamasettir. Hamasetin bittiği yerde gerçek yüzümüze bir şamar gibi iner, gerçeği yaşayanların çığlığını duyabiliyor musunuz?...
 

HAYRİ YÜCEL
01-11-2011