Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

DÜNCELLEME

Dünüleyin otururken, birdenbire aklıma geliverdi yukarıdaki sözcük. Günü kurtarma çabası içinde, dünü hep unutulmuşlar içerisine atıyorduk. Tabi ki yarınlara ilişkin hesap yapamaz hale gelmemizin nedeni de buydu. Balık hafızalı olduğumuz, ya da hep balık muamelesi gördüğümüzden, ister-istemezdi bu duruma düşürülüşümüz, sürekli kaybeden tarafta olmamız böylece anlaşılabilir kılınıyordu.

Bir büyük çelişki vardı gidişatımızda, adını bir türlü koyamadığımız, kavrayamadığımız. Haylice zorlamadan sonra farkına vardım ki, biz toplumsal olarak bellek yorgunu idik. Daha yakın zamana kadar sıfırlı hayattan kurtarılmıştık. Üstelik bütün dünya ülkeleri sıkıntı çekerken, bizim ülkemiz, teğet geçen sorunlarla başı dik yürüyordu küffarın üzerine. Dünyanın her yerinde insanlar endişe içinde, gelişmeleri izleyip, sokakları arşınlarken, biz yol gösteren, kılavuzlarımızın istikametinde, gülüyorduk onların üstüne. Sorun yoktu, geleceğimiz açık, üçer beşer çocuk yapmamız isteniyordu, zenginlikleri paylaşabilmek için. Sokaklarda açlık çekenimiz yoktu, evlere bulgur dağıtılıyordu, yanı sıra mercimek, kuru ve dahi kışlık kömür. Elektriğin olmadığı yerler vardı ama gelecek hesaplanıp, çamaşır makinesi hediye olarak veriliyordu, ya da benzerleri kamyonlarca. Devlet bir çalışıyordu ki herkes parmak ısırıyordu, bu yüzden parmakları eksiliyordu kıskananların. Adalet denince acunda memleketim geliyordu herkesin aklına. Adliye binaları yapılıyordu ki dünyanın en görkemlileri, cezaevlerinde bir lüks şaşılacak kadar şaşaalı, mahkemeler acelesiz çalışıyordu nasıl olsa bir gün adalet yerini bulacaktı, hukuk tatilden döndüğünde. Ve sabretmeliydi cümle vatandaş, bir gün keselerde dolacaktı. Şimdilik fişleniyordu herkes, yarınlarda oluk oluk mangırlar akacaktı.

Ama akmadı her nedense, akan kan, yiten insan oldu. Analar ağlamasındı şiarımız, hepsinin gözleri doldu, sel oldu gitti ırmaklarca.

ÖNCELLEME

Hafif bir kıpırtı var gibiydi teba da, yer yer isyanımsı seslerde yükselmiyor değildi, cılızda olsa. Memur kısmı yollara döküldü, işçiler haklarını aradılar, çiftçiler ürünlerini zayi ettiler caddelerde. Hepside payına düşen gazı aldı, susup oturdular yerli yerine. Hele öğrenciler parasız eğitim dediler ya, vay hallerine. Nizamı bozmaktan tıkıldılar deliklerine. Kim ki fikir üretti gereksiz yere, layığını buldu kefere. Turlara çıkılıp paralar aktarıldı memleketime, biraz kirli, biraz hesapçıydı ama olsundu, kimsenin ulaşamadığı sermayeler akıtıldı ülkeye, iki tur yıkanıp, Devam ediyorlar seyirlerine. Arsalar araziler satıldı, kalanların üstüne yatıldı. Damat, dünür, çoluk-çocuk ihya edildi inadına, iş bilenin kılıç kuşananın oldu devlet katında. Fabrikalar, Kitler, bitler elden çıkarıldı yok pahasına, ne gereği vardı zaten, ithalat varken dünyada. Cari açık dedi bazı çokbilmiş ekonomistler, at sahibine göre kişner deyip ağızlarının payını verdiler. Vermekteler.

EVELEME

Işıksızlığımızda, hak yememek lazım, deniz feneriyle aydınlattılar yolumuzu, bazı yabancı mihraklar ve yerli işbirlikçileri, altında çapanoğlu var dedilerse de, haçlı seferi deyip savuşturdular epey bir süre. Özgürlükleri geliştirmek için anayasayı değiştirmeyi vaat ettiler, kendilerinden önceki acı çekmişlerin, acılarını dindirmeyi görev bildiler, asılan gençlerin ardından ağıtlar yakıp gözyaşı döktüler. Bazı insafsızlar inanmadı, yalan dedi, halka şikayet ettiler. Gözyaşları karşısında bizar olan milletimiz, durup dururken ağlar mı kocaman adamlar deyip desteklediler. Baktılar tezahür yoğun, seçim meydanı er meydanıdır deyip muarızlarını yarışa davet ettiler. Aynı derede yıkandık biz şarkısı eşliğinde sükse sağlayıp, hayalleri zorlayıp, cumhuriyetin yüzüncü yılını hedef gösterdiler. Kanal açıp Karadeniz den egeye herkesi sandallarına bindirdiler. E kaptanda olmuşlardı artık, şişirdiler yelkenleri, rotayı istedikleri gibi bellediler.

GEVELEME

Tekrar sarıldı işe ustalar, birkaç tayfa değişikliğiyle, kalan öncelikleri yenilemeye. H.S.Y.K. yı altüst ettiler, yetmedi tayinler çıkardılar sürekli, baştan aşağı yapıyı şekillendirdiler. Dönem bu dönemdi ya, düzelecektiki her şey, komşularda başladı bir huzursuzluk. Bahar aylarıydı, arap milleti, yaprak kıpırdamayan ülkelerinde, hafif bir rüzgar la, aşka geldi. Önce mırın kırın demeçler verdiler. Aşağı tükürseler sakal yukarı tükürseler bıyıktı. Sonra bir işaret aldılar ta uzaklardan, kavradılar sorunu, anladılar ki dış politika denilen şey, kof bir kabadayılıktı. Zaten içerde almış başını gidiyordu devalüasyon, kurtuluş, sathı zapt etmekti, omuzladılar yeni bir misyon. Sıfır sorun olan dış politika, oldu sıfır tölerans ve başladı alemde kurtlarla dans. Önce iyi gibiydi görüntü, sonra nedense yavaş yavaş bozuldu frekans. İçerde sorunlar büyüdü, dışarıda problemler arttı, oysa ne umutları vardı geleceğe ilişkin, bütün kolonlar tek tek yattı. Suçlu aranıyordu bulundu, kesinlikle, yüzde yüz desteklemeyen halktı.

GÜNCELLEME

Düşünüp taşınıp bir ayar çekilmesine karar verdiler. Alışılmış olanın dışına çıkıp dokunuverdiler bir tuşa, vatandaşı resetlediler. İki yamak ekrana çıkıp, herkesin gözlerine bakıp, sizi güncelledik deyiverdiler. Kimsenin aklında olmayan bu deyim, o saatten sonra oldu mu meşhur? Bazı densizler, bu zamdır, vicdan yok mu sizde? dolaylı vergilerle insanların cebinden elinizi çıkarmıyorsunuz dedilersede, klasik zam söylemini banal bulduklarını belirtip, itirazları hasır altı ettiler. Bu buluşları sayesinde yalan makinesi kendini imha etti, Nobel kıvırma ödülüne layık görüldüler. Velhasıl aynı gün doğan çocuklara taraftarları güncel adını takıverdiler. Büyük ustada çıkıp porshe ye binmeyin fiat a binin diyerek arada reklam aldığı bir konuşma çektiki, herkes başını minnetle önüne eğdi. Yeni güncellemelerin hasretiyle yaşıyoruz galiba hep birlikte.

HAYRİ YÜCEL
19-10-2011