Ne dünya yeteri kadar güvenli, ne insanlar izanlı ve tekin.
Yaşamak için BİRARADA gerekli olan şey TOPLUMSAL EKİN...

KANAMAK 5

1950’li yıllardan itibaren orta doğu ülkelerinin yerleşimindeki huzursuzluk, iç hesaplaşmalar ve sınır çatışmaları ile sürekli kanayan bir yaraya dönüştü. Bir yandan denetimli yapılar oluşturulurken, diğer yandan arap milliyetçiliğiyle ifade edilebilecek baas’çı örgütlenmeler, anti Siyonist ve anti-emperyalist tavırlar etrafında bütünleşme gayretleri içerisinde hareket ediyorlardı. İsrail’in bölgedeki varlığının teminatı olan uluslar arası sermaye, gelişmelere karşı gerek içte uydularını oluştururken, gerekse kendilerine tehlike oluşturabilecek bu kıpırdanışları, açık destek vererek yapılandırdıkları İsrail aracılığıyla vurarak, egemenliklerini sürdürüyorlardı.  
Dinsel olguların kaynaklanış noktası olarak kabul gören orta doğu coğrafyası, üç temel inanış ve onlarca mezhepsel ayrışmayla, kendi ayakları üstüne oturamayacak kadar karmaşık bir haritayı temsil ediyordu. Üretimsel geri kalmışlık, eğitimsel sığlık ve bunun yarattığı zafiyetler, çıkar ilişkilerinin yarattığı farklılaşmalar ise, savunmasızlığa varan süreci belirginleştiriyordu. İsrail’in yayılmacı politikalarına karşı tavır alan ülkeler ise, yine bu ülkenin üstün teknolojik yapısı karşısında yenilgiyi tadıyor, uluslar arası arenada  (birleşmiş milletler vb) kendilerine yandaş dahi bulamıyorlardı. Askeri gücü, ekonomik yapıyı ve uluslar arası hukuk’u denetim altına alan emperyalist devletler hiçbir insani davranışa dayanmayan saldırganlıkları görmezlikten geliyordu. 
1950 ve 70’ler arasında gelişen süreç hem bölge açısından hem dünya açısından önemli anlara tanıklık ediyordu. Bir yandan emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadeleleri ivme kazanırken, öte yandan uluslar arası sermayenin uydularını tüm hatlarıyla denetim altına alma girişimleri sistematik biçimde hayata geçiriliyordu. Latin Amerika’daki KÜBA devrimi Amerikan emperyalizmini şaşkına çevirirken, VİETNAM ulusu önce Japonları, sonrasında Fransız ve İngilizleri, akabinde Amerikalıları püskürterek tarihin en büyük direnme savaşını kazanıyorlardı. Bu direnişler sadece kendi ülkeleriyle sınırlı kalmıyor, bütün dünyada sempatiyle karşılanıyordu. Öyle ki; 60’lı yılların sonlarına doğru Amerika dahil, bütün müttefiki ülkelerde savaş karşıtı, sömürü ve baskıyı reddeden, özgürlük hareketlerini ateşliyordu. Sosyalizmin kazandığı prestij, sermaye çevrelerini tehdit eder boyutlara ulaşıyordu. Düşünsel ve eylemsel boyutta, uluslar arası dayanışma lehinde, anti sermaye karşıtlıkları örgütleniyordu.  
Bütün bu açmazlara karşı, kaynakların ve çıkarların korunabileceği, yeni ilişkilerin inşa edileceği politikalara ihtiyaç vardı. Öncelikle sosyalizmin geriletilebileceği, bilimselliği reddedecek, dinsel temalar ön plana çıkartılarak, sınıfsal çatışmaların önüne geçilmeliydi. Bunu destekleyecek teknoloji ve iletişim kanallarının tümü bu doğrultuda harekete geçirilmeli, “olumsuz” gelişmeler tersinden okunarak kitlelere sunulmalıydı. Yaratılacak bilgi kirliliği, yanıbaşındakini düşman olarak gören, ancak organize edeni gizleyen ve hatta kutsayan, yönetenle değil, yönetilenle hesaplaşan. Parçalanmış toplulukları ihtiva ediyordu.  
Bu bağlamda dünyanın orta doğusu, zengin kaynakların kullanımı, ticaret yollarının denetimi, etnik farklılıkların zenginliği açısından, bütün projelere uygun, uygulama alanı olarak, yeniden haritalandırılabilecek en zayıf halkaydı

HAYRİ YÜCEL
25-06-2012